Metruk

Tire’deki bu metruk evlerle maceram 2017 yılında başladı. Yıkılmaya yüz tutmuş, bir o kadar da büyüleyici bu yapıların peşine Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Işık Sezer tarafından yürütülen Kent Fotoğrafı Estetiği dersi kapsamında araştırma yaparken düştüm. Ve bir daha da bırakamadım onları.

Kırılan her bir ahşap pencere, duvarlarından yere düşen her bir taş parçası benim de canımı yakıyordu. Neyse ki ‘fotoğraf’ vardı. Bu yapıların restorasyon veya sahiplerinden ilgi bekleyişlerine fotoğraf makinemle tanık olduk.

Fotoğraflarda terk edilmişliğin hüznünü ve doğa ile yeniden doğuşun sevincini eş zamanlı hissettirmeye çalıştım. Aralarında bugünü göremeyen evlerin de yer aldığı bu fotoğraflar aracılığıyla izleyiciyi tarihin küçük bir kesitine tanık etmek ve fotoğraflardaki sese kulak vermelerine vesile olmak istedim.

Bu benim ilk kişisel sergim oldu; 16 Kasım 2019’da, Karşıyaka’daki Kafe Bengisu Sanat Galerisi’nde.

Terk edilmişliğin hüznü ve doğa ile yeniden doğuşun sevinci…

İnsan-doğa ilişkisine dair bir çalışma olan “Metruk”, İzmir’in 5 bin yıllık tarihe sahip Tire ilçesinde terk edilmiş yapıların fotoğrafla belgelendiği bir çalışmadır.

Tire; levanten evleri, külliyeleri, yok olmaya yüz tutmuş zanaatları icra eden ustaları, salı pazarı ve tarihi dokusuyla değerli bir tarihi içinde barındırır. Burada yaşayan köklü ailelerin göç etmesi veya sona ermesiyle zamanın önemli konakları, hanları, çiftlikleri ve evleri boş birer metruk diyara dönüşmüştür.

Ve zamanla doğa,  insanın ayak izini örterek terk edilen her alanı kendi hâkimiyeti altına almaya başlamıştır.

Terk edilmiş bir mekânın geçirdiği ilk evre yıkılmaksa, ikinci evre kendini yenilemektir.

Terk edilmişliğin hüznü yerini yeniden canlanmanın heyecanına bırakmaktadır. Bu canı var eden anne ise doğadır. Doğa ile bütünleşmeye başlayan bu metruk yapılarda renk, doku ve kırılmışlığın ritmi; fotoğraflarda yakalamayı arzuladığım temel unsurlardır. Çünkü bu unsurları içerdikleri ölçüde tanıklıklarını yansıtmaktalar. Fotoğraflar metruk yapıları bir bütün olarak ölümsüzleştirirken içlerindeki nesnelerin estetiğine de odaklanmıştır.

2 yıl sonra Tire’ye gittiğimde fotoğraftaki evlerden bazıları yoktu. “Onlar-artık-yoktu”

ve “Onlar-vardı”.

Tüm Zamanların En Büyük Yalnızlığı

Kameradan korkmuyorlar. Kaçmıyorlar. Biriyle konuşmaya, kendilerini anlatmaya özlem duyuyorlar. Çünkü bu kez, yalnızlıkları tüm zamanların en büyük yalnızlığı. “62 gündür dışarı çıkmadım evladım” derken yaşam ile ölüm arasında bir tercihe mahkûm hissediyorlar. Günler sonra ilk kez sokağa çıkan yaşlıların yüzlerinde görünen tek yerleri olan gözleri ışıltılı.

Bir yorum ekleyin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir