İnsan sadece bi’ şeylerden kaçmak için mi gelir rüzgârlı sahile? Kaçmak için mi çıkar uzun yolculuklara?
Âşıklar Çeşmesi’nin arkasında, henüz döşemesi tamamlanmamış taşların üzerinde ne çok araba var. Herkes mi sığınmak istemiş denizin engin boşluğuna? Yalnız olacağımı sanmıştım buraya gelirken. Yalnız olmak isteyen ne çok insan var; kalabalık bi kuş sürüsü gibi doluşmuşuz kıyıya. Herkes kendi sakinliğinin baloncuğunda. Birbirine çarpmayan, birbirinin varlığını rahatsız etmeyen bu saygılı baloncuklara ne çok şey borçluyuz.
Burası, Türk dizilerinin İstanbul’unda kaçılan ‘o sahil’ gibi. Her kaçanın bulunduğu ‘o yer’ hani, küsleri barıştıran, katarsisler denizi.
Denize en yakın kayalıkta, turuncu poları ile oltasını denize uzatan abi yeni mi geldi acaba? Hiç balık tutamamış. Ya da sol köşesinde kayalığın, iki kırmızı sandalye ve ortalarındaki kola şişesi ile balık tutmaya çalışan o genç?
Kaçın balıklar. Yapabilirseniz doğa ananın cesur hayat planlaması karşısında.
Sabah mesela, kedim evdeki karıncaları yerken anladım seni.
Sıcak kahvemden bir yudum daha aldım. Güneş şimdi daha sıcak, rüzgâra rağmen ısıtıyor. Gidecek sanılırken sürpriz yapıyor. Bulutların arkasından. ‘Rağmen’ ve ‘birlikte’. Rüzgârla güneş ahenk içinde.
Hayır, TRT Müzik esintili şairane nağmelere cesaretim yok. Deniz mi konuşturuyor insanı böyle ve güldürüyor martıları? Deniz olmasa daima susar mıydık?
Her zaman sadece içimizden geldiği gibi davransak nasıl olurdu hayat? Öpüşenlerin sayısı artar mıydı?
Soldaki çocuk, oltasını topluyor. Sarı eşofmanlı arkadaşı yanına gelirken arabasından inip.
Dalgaların ani kararlılığı karşısında rüzgâra teslim olan damlacıklar havada, imkânsız mesafelere sürüklenirken… Turuncu polarlı abi hiç istifini bozmadan bir kucağındaki telefona, bir denize uzanan oltasına bakmaya devam ediyor.
Hayata karışmak, üretmek, yaratıcılık, gayret, inanç, umut ve ‘harekete geçmek’ için ölümden dönmemiz mi gerek?
Saçlarımızı okşayan rüzgâra teşekkür etmek için hâlâ geç değil.
